top of page

“Oyun” ÜZERİNE BİR OYUN*

 

Samuel Beckett‘ in İngilizce kaleme aldığı “play” orijinal halinde iki kadın bir erkek üç oyuncunun birbirinin aynı boydaki 3 kül küpünün/urnanın (ölülerin küllerini saklamaya yarayan vazo) içinde yalnızca başlarının gözüktüğü formda oynanmaktadır. Yüzler oyun boyunca kıpırdamadan, belirsiz bir ifadeyle durur ve oyuncular yalnızca spotlar onları aydınlatınca konuşurlar.

Oyun’un Şahika Tekand yönetimindeki halindeyse 3 oyuncu yerine bu 3 oyuncunun rollerini paylaşmış 10 kadın 5 erkek oyuncu var. Bu 15 oyuncu küpler yerine kare kutulara oturtulmuşlar. Tekand’ın deyişiyle “Oyuncunun bir çeşit içine hapsolduğu bu alanlar küçük bir oda, aynı zamanda sahne, aynı zamanda bir apartman katı, aynı zamanda mezar”. Yine onları harekete geçiren ve konuşturan, ışık. 

 

Hikaye hepimizin tanıdık olduğu bir aldatma hikayesi gibi duruyor. Ama “Oyun”, aslında daha çok 2. Dünya Savaşı’ ndan sonra meydana gelen toplumsal değişimler sonucunda, bireyselleşmek isterken yalnızlaşan; yaşamın yükünü kaldıramayacak hale gelen insanların çaresizliği üzerine. Bütün oyun boyunca da bu “aldatma hikayesini” 15 oyuncunun ağzından, çok hızlı bir şekilde tekrar tekrar dinliyoruz. Oyunun temposunu ve oyuncuların hızını yakaladığımızda, hikayeye dair bazı noktaları kapmak mümkün; ama bir süre sonra hikaye değil oyuncuların ve belki de daha çok ışıkçının performansına hayran olmaktan sadece izlediğimiz şeyden zevk almaya başlıyoruz. Beckett öyle oyunlar yazmış ki; oyunun içinden rastgele seçilen herhangi bir cümle bile hayata, insana, insanın çevresiyle kurduğu ilişkilere dair çok ufak ama aslında kocaman şeyler söyler. O yüzden de belki oyunu izlerken; böyle oldu, sonra böyle oldu, bundan ötürü de şu oldu gibi bir anlamsal bütünlük kurmaya çalışmak yerine oyundaki bazı güzel replikleri duyup performansları izlemek seyirciye çok fazla keyif verebilir diye düşünüyorum. Kaldı ki belki de oyunu tam anlamak için iki kere izlemek bile gerekebilir.

Beckett, Şahika Tekand’a performatif oyunculuk yöntemini uygulamak için yol açmış, o da bunu başarıyla uygulamış. Oyun ilk olarak geçen sene 18. İstanbul Tiyatro Festivalinde oynandı, dün akşam oyunun galası Harbiye’de yapıldı. Bu sene de “Oyun”u İstanbul Şehir Tiyatroları’nda izlemek mümkün. Ben sıkı bir takipçi olarak oyunu beğendim ama Şahika Tekand yönetimindeki Studio Oyuncuları’nın 10 Adımda Unutmak (Anti-Prometheus)’u, Karanlık Korkusu’ndan sonra hissettiğim o heyecanın yalnızca 1/10’ u vardı bu oyunda. O nedenle de izleme imkanı bulabileceklere Studio Oyuncuları’nın kendi kült oyunlarını tavsiye ederim; özellikle bu sene 25. senelerini kutlarken 1-2 oyunlarını izleyebilmek mümkün olur diye düşünüyorum, Tekand’ın kurduğu oyunun içine girip hem izlemek hem de oturduğu yerden oyuna dahil olmak müthiş heyecanlı ve keyifli bir deneyim.  

Oyunun ne zaman bittiğini anlamadan çıkarken; kafamızın içinde Özge Özder’ in kahkahası ve erkek oyuncuların hıçkırıklarıyla birlikte çınlayabilecek bir başka replik… “Ya bütün bunlar? Ne zaman bütün bunlar – bütün bunlar, ne zaman bütün bunlar…sadece oyun?” 

 

* www.city-shot.com adresinden alınmıştır.

bottom of page